Form W-8BEN Talimatları - Citi

iddia formu

iddia formu - win

iddia, iddia oyna, bahis tahmini, bahis formu, casino, rulet,casino forum, bahis büroları, free bonus, iddia forum, bahis tahmin, bahis şikayet, bedava bonus veren siteler, bonus veren site, papara ile para yatırım, güvenilir site, deneme bonusu veren siteler, canlı tv, canlı, mobil ödeme ile bahis

iddia, iddia oyna, bahis tahmini, bahis formu, casino, rulet,casino forum, bahis büroları, free bonus, iddia forum, bahis tahmin, bahis şikayet, bedava bonus veren siteler, bonus veren site, papara ile para yatırım, güvenilir site, deneme bonusu veren siteler, canlı tv, canlı, mobil ödeme ile bahis submitted by bahiscidostucom to u/bahiscidostucom [link] [comments]

LGBT KÜRT FAŞİST KOMÜNİST FEMİNİST SOLCU SAĞCI BÖLÜCÜ AYRIMCI MODUNUZUN AGNOSTİKLERE SORUSU VAR

Özelliklede pozitif agnostiklere sorum şu ; dünyaya farklı bir canli formu geliyo ve bizim mucize diyeceğimiz Şeyler yapiyo ve kendini tanrı olduğunu iddia ediyo buna yaklaşımınız ne olurdu?
submitted by SBDDSB to AteistTurk [link] [comments]

Kafama Esince Genel Kültür 1: Arkeoloji - Otoparktaki kral (III. Richard'ın hikayesi)

Grupta ilgi çekici orijinal içerik paylaşan insanlara özendim. Gerçekten bilgilendirici, hoş ve faydalı şeyler atılıyor. Çorbada tuzum olsun dedim, böyle bir seri başlatmaya karar verdim. Eğer kaliteli etkileşim (örneğin güzel sorular gelirse ya da bir akım başlatırsa) tetiklerse (yani yaptığım işi kaliteli yaptığıma ve talep oluşturabildiğime ikna olursam) müsait oldukça devamını getirebilirim.
Bugünkü, üniversitede son senemde seçmeli olarak aldığım bir arkeoloji dersinin bir saatini İngilizceden çevirdiğim bir post olacak. Çeviri hatalarım olmuş olabilir, ilgi çekerse kaynak olarak kullandığım slaytları ekleyebilirim (bir yığın görsel mevcut). Böylece daha iyi çevirileri olanlar önerilerini paylaşabilir.
Sonraki postlarımda sizlerden gelen talebe göre yine arkeoloji olabilir, mesleğimden (mühendislik) konular olabilir ya da bilmiyorum işte, bu konuya esnek bakıyorum, su aksın yolunu bulsun. Öyleyse başlayalım.

Giriş

Ortaçağ İngiltere'sinde iki hanedan dikkate değerdir: York hanedanı ve Lancaster hanedanı. Bunlar, Güllerin Savaşı (War of the Roses) olarak da bilinen İngiltere İç Savaşında karşı karşıya gelen iki ailedir. Linkteki soyağacına bakarsanız aslında bu iki ailenin aynı kralın (III. Edward) farklı çocuklarının torunları olduğunu görürsünüz. Hikayemizin kahramanı III. Richard (York) sadece 2 sene hüküm sürmüş olmasına rağmen İngiliz tarihindeki en tartışmalı (tercüme: notorious - adı çıkmış / dile düşmüş) hükümdarlardan biridir. Richard'ın Bosworth Savaşı'nda ölümünden sonra tahta savaşın kazananı VII. Henry (Tudor) (yine akrabalar, ama bu da başka bir kol) çıkar. Sonuçta bir kral ölmüştür, yaşasın yeni kraldır, ama halkın tepkisinin azalması için bazı hilelere başvurulur - itibar suikasti (damnatio memoria). Zaman içerisinde Richard'ın mezarı yıkılır, Shakespeare'den onu lanetleyen bir tiyatro sipariş edilir.

Bosworth Savaşı ve Richard'ın Ölümü

Orta İngiltere'de gerçekleşen bu savaşta o anki kral III. Richard ve Henry Tudor (sonradan VII. Henry olacak) destekçileri arasında gerçekleşti. Coğrafyası ve olay akışı farklı olsa da, acemi gözümle Osmanlı'daki Ankara Savaşı'na benzetiyorum biraz. Savaş sırasında III. Richard'ın destekçileri arasında bir grup (Lord Stanley'in askerleri) önce etliye sütlüye karışmadan savaşı izleyip sonrasında taraf değiştirip Henry'nin yanına geçerler. Olayın gelişimi oldukça trajik, reddit bunu bu kadar zorlaştırmasa ve materyal Türkçe olsaydı direkt gif oluşturup eklerdim, ancak madde madde eklemekte karar kıldım.
  1. Henry'nin küçük ordusu Richard'ın büyük ordusunun sol kanadı üzerine taarruza kalkar. Henry askerleriyle gitmeyip arkadan çatışmayı izler.
  2. Stanley'lerin küçük ordusu çatışmaya dahil olmak yerine kuytudan olayları izlemektedir. Henry bu durumu fark eder ve hayatı üzerine bir bahis oynar: Stanley'lere gidip konuşmaya çalışır.
  3. Bu durumu fark eden Richard bir korumasıyla doğrudan Henry'e hücuma geçer. Birbirlerine kılıç boyu kadar yaklaşırlar.
  4. Stanley taraf değiştirmeye karar verir. Arazinin bir kısmı bataklıktır ve Richard çatışma sırasında o bölgeye sürüklenir. Bu sırada atı sendeler ve Richard düşse de savaşmaya devam eder. Shakespare'in oyunundaki meşhur replik burada sarf edilir: 'A horse! A horse! My kingdom for a horse!' - 'Bir at! Bir at! Bir ata krallığım!'
  5. Bir asker Richard'ın kafasına sert bir darbe vurur (muhtemelen bir Halberd ile) ve Richard oracıkta hayatını kaybeder. Böylece İngiltere'nin savaşta ölen son hükümdarı hayata gözlerini yumar. Ardından ordusu savaş alanından kaçar, ölü kralın tacı bölgede bulunduktan sonra ise VII. Henry tahta çıkar.
Ölümünden sonra Richard'ın bedeni bir süre huzur görmez: çıplak biçimde bir ata bağlanır ve şehirlerde gezdirilir. Ardından bir kilisede 2 gün sergilenir ve Greyfriars Kilisesinde taşsız bir mezara gömülür. Taş olmasa da kilise ziyaretçilerinden birisi cesedin koro bölümüne gömüldüğünü bir yerlere yazmıştır. 1538'de de VIII. Henry (şu meşhur The Tudors dizisindeki) kiliseyi tamamen yıktırır.
1500'lerin sonunda Richard'ın itibar suikasti hız kazanır. Yukardaki repliğin alıntılandığı Shakespeare oyunu yazılır. Bir başka detay ise Richard'ın skolyozu ve bundan kaynaklanan omuz asimetrisidir. Shakespeare onun kambur olduğunu iddia eder ve bunu 'çarpık ruhunun dışa vurumu olan çarpık formu' şeklinde aktarır. Oynayan aktörlerin bazı görselleri: Anthony Sher, Kevin Spacey.
  1. yüzyılın sonunda ise Beyaz Yaban Domuzu topluluğu adındaki bir grup (Fellowship of the White Boar) bu itibar suikastini düzeltmek için karşı propagandaya başlar.

Günümüz Olayları

1970'lerin sonuna kadar pek de umursanmayan bu olay bir otoban projesi nedeniyle ada gündemine oturur. Otobanın savaşın gerçekleştiği düşünülen yerden geçeceği planlanmış olsa da sonrasında fikir değişikliğine gidilmiş,Richard'ın öldüğü yere de bir kültür merkezi açılmıştır. 2008'de yapılan arkeolojik çalışmalar ise absürt bir durumu açığa çıkarır: aslında eski bölgede savaş falan olmamış, yeni otoban projesinin geçmesi planlandığı yerde ise (eskisine yaklaşık 3 km uzaklıkta) bir yığın tarihi eser bulunmuştur. Bölgedeki kalıntılar gerçek savaş alanının orası olduğunu gösterir niteliktedir: döneme ait paralar ve döneme uygun savaş gereçleri, kurşun toplar (meğerse bu savaş aslında İngiltere'deki top kullanılan ilk savaştır), gümüşten bir yaban domuzu rozeti (Richard'ın mensubu olduğu York hanedanının sembollerinden) ve Richard'ın öldüğü sanılan bataklık arazisinin kalıntıları.
Bu gelişmelerin ardından kamuoyu 'e madem Richard'ın cesedini de bulalım' demiştir, ve arama çalışmaları başlar. Bölgenin tarihi haritaları incelenir ve kilise arazisinin bir bahçeye dönüştüğü, sonrasında sanayi bölgesi olarak kullanıldığı, günümüzde ise otopark olarak kullanıldığı tespit edilir. Radarlar ile otopark içerisinde tarama yapılır ve kilise duvarları tespit edilir. 2012'de ise kazılar başlar.

Ve Bir Cansız Beden Tespit Edilir

Koronun olması gereken yerde aceleyle gömülmüş (tabutsuz, üstelik bedenden küçük), ölümden sonra ayağı kesilmiş bir erkek cesedi bulunur. Cesedin omurgasında bir deformite de mevcuttur. Cesedin Richard'a ait olup olmadığının tespiti için farklı modern metodlar uygulanır. Bulgular:
Buradaki ilginç kısım, skolyozun kambura sebebiyet vermemesidir. Kişinin hayatında ciddi bir kısıtlamaya da neden olmaz. Hatta doğru giyinmeyle ilk bakışta fark edilemeyecek hale bile getirilebilir.
Tarihi anlatıyla uyumlu detaylar, sadece ölüm silahı bir halberd yerine uzun kılıç (two-handed longsword) olabilir.
Buradaki sapmayı açıklayabilecek bir nüans var. Eğer kişinin diyeti balık ve deniz ürünleri bazlı ise karbon-14 testinin gerçek sonuçtan daha erken çıkmasına neden olabilir. Bu durumda cesedin yiyip içtiklerini anlamak gerek. Bu da bizi bu hikayedeki en ilginç bulduğum ikinci analize götürüyor:
Bunu Richard'ın sadece ömrünün son iki senesinde krallık yapmış olmasıyla da bağdaştırırsanız, cesedin Richard'a ait olma ihtimali epey kuvvetleniyor.
Şimdi ise hikayedeki en ilginç analiz - DNA analizi:
Üçüncü bir analizin ise sonucu ilginç: tüm bu York, Tudor, Lancaster ailelerinin atası Plantagenet ailesinden takip edilebilmiş torunların mtDNA'sı Richard'ınki ile ya da diğer kuzenlerinkiyle uyumlu DEĞİL. Bunun nasıl bir açıklaması olduğu tam kestirilemiyor, ancak bu 1400'lerden beri hiçbir İngiltere yöneticisinin tahtta hakkı olmadığı anlamına gelebilir - günümüzdeki kraliçe II. Elizabeth de dahil olmak üzere!

Artık Biraz Huzur

22 Mart 2015'te ise III. Richard'dan kalanlar büyük^17 torunu Michael Ibsen'in yaptığı bir tabuta konuluyor ve Leicester Katedraline gömülüyor.

İngiliz Mizahı

Konuyla ilgili yapılan (Allah affetsin çok güldüm) şakalar ise şunlar: 1 2 3 4

Kaynak

Julian Bennett, HART-221 Great Discoveries from Ancient World isimli dersin 2018-2019 Fall döneminde anlatıldığı halinden çevirdim.
http://video.bilkent.edu.tcourse_videos.php?courseid=30
Ders serisini şu şekilde video buldum, ancak çevirdiğim spesifik ders o dönem müfredatta yokmuş. Yine aynı hocanın 'King in the carpark' başlıklı dersi.
submitted by egaznep to KGBTR [link] [comments]

Neopatrimonyal liderler çağı ve demokrasi

Cemal Tunçdemir
Demokrasiyi kullanarak iktidara gelmiş devlet başkanının, yolsuzlukları, baskıları, suistimalleri, anayasal çizgileri aşması yaptırımsız kaldıkça, bunlar normale dönüşüyor...
Foreign Affairs dergisinin yayın yönetmeni Gideon Rose, derginin 2019 Eylül/Ekim sayısındaki başyazısında, son 100 yılda lider tipi döngüsünü şu şekilde sınıflandırıyor:
"1920'lerin toy Demokrat liderlerini, 1930'lar ve 40'ların faşist diktatörleri izledi. 1950'ler ve 60'lar milliyetçi liderlerin dönemiydi. 1970'lerin jerontokratlarından (ihtiyar kurtlar) sonra 1980'ler ve 1990'lar yeniden acemi demokratların dönemi oldu. Bugünlerde diktatör liderlere geri dönmüş görünüyoruz."
Elbette ki bu döngüyü bütün dünyaya genelleştirmek de veya tüm ülkeler için kaçınılamaz bir kader olarak görmek de çok yanıltıcı olur. Ama birçok demokrasinin 2010'lu yıllarda ürettiği otokrat liderlerin birbirlerine benzerlikleri de dikkat çekici bir gerçek.
Bunun, ideolojik veya kültürel bir benzerlik olmadığı açık. Aksine, bu alanlarda tam bir çoğulculuğa sahip oldukları son 10 yılda görüldü. Kapitalist liberteryan beyaz ırkçısı Trump'tan, solcu siyahi Jacob Zuma'ya, Anglo Sakson muhafazakar Boris Johnson'dan Ortodoks 'çar' Putin'e, Katolik solcu Duterte'den, Katolik sağcı Jair Bolsonaro'ya, Nazi grupların favorisi Hristiyancı Orban'dan, Yahudi milliyetçisi Netanyahu'ya, Latin dünyasının Bolivar'ı olma heveslisi solcu Latin devlet başkanlarından, Müslüman dünyasının halifesi olma heveslisi Ortadoğu liderlerine, Hindu Modi'den Pakistani popülist Imran Khan'a, Katolik muhafazakar Jarosław Kaczyński'den ateist Miloš Zeman'a ve daha birçok 'seçimle' başa gelmiş lidere kadar isimleri birleştiren şeyin bir ideoloji veya tek bir kültür olduğunu söylemek imkansız.
Elbette ülkedeki "tek otorite, tek adam" olma hevesleri en ortak özellikleri. Hepsi tam anlamıyla henüz diktatörlüklerini kuramamışsa da, 'Türkmenistan devlet başkanı gibi olmak' hepsinin kızıl elması.
Bu neo-diktatörleri veya dikta heveslilerini, diktatör denince akla gelen ilk isimler olan, Stalin, Hitler ve Mussolini gibi 20'nci yüzyıl diktatörlerinden ayıran bir özellikleri var.
Bu yeni dalgada ideoloji de, politik gaye de, kutsal dava da, 'milli mesele' de tek: Liderin şahsı. O şahsın mutlak iktidarını tesis etmek ve onu ömrü boyunca o koltukta tutmak…
20'nci yüzyıl diktatörlükleri çoğunlukla 'korporatist' diktatörlüklerdi. Bir ideolojik yaklaşımın, ırkçı bakışın, etrafında kümelenmiş bir bürokratik yapının, partinin, kadronun diktatörlüğüydü. Günümüzdeki dalganın liderleri de, henüz mutlak iktidar yolunun başındayken korporatist stratejiler izliyor elbette. Bir sosyal kesime, bir ideolojik yaklaşıma, bir politik gruba veya partiye dayanıyorlar. Mutlak iktidara ulaştıktan sonra da kendi etraflarında sözde 'milli birlik' tesis etmek için bir takım dini hamasi söylemleri ve vurguları sıklıkla kullanmaya da devam ediyorlar.
Örneğin bu liderlerin istisnasız hepsi politik davalarını, 'elitlere karşı milletin hakiki evlatlarının mücadelesinin temsilcisi olmak' gibi müphem bir yaklaşıma indirgiyor. Bu müphemiyet sayesinde, hayatı sefahat ve israfın geçit töreni olan milyarder Donald Trump, iki yıl öncesine kadar garsonluk yaparak hayatını kazanan solcu politikacı Alexandria Ocasio-Cortez'e 'elit' damgasını kolayca vurabiliyor. Destekçileri de, peşinden gittikleri 'tarihi' liderin, "milletin hakiki evladı sizsiniz. Sizin dışınızdaki herkes vatan haini, dinimizin düşmanı, ekmeğimizin düşmanı. Bu ülkeyi sömürmek ve bu milleti dejenere etmek isteyen küresel güçlerin piyonu" telkinine kolayca kanabilecek bir sığlık ve paranoyanın pençesinde. Evrende olan biten her şeyi kendileri ile ilgili veya kendilerine karşı bir komplonun parçası zannedecek kadar dünyadan habersiz, eğitim ve kitap okuma ortalaması son derece düşük kitleler bu saçmalığa kolayca inanıp, ülke nüfuslarının en az yarısını yok edilmesi veya en azından ezilinceye kadar savaşılması gereken düşman görüyor. Kansas'ta, Alabama'da, Georgia'da hararetli bir Trump destekçisi ile konuştuğunuzda, sizin 'büyük resmi görmekten aciz kandırılmış bir insan olduğunuzu' büyük bir özgüvenle yüzünüze vuracaktır. Kendisi tam açıklayamasa da, dünyada perde arkasında ABD karşıtı küresel dış güçlerin büyük oyunları dönmektedir. Ve Trump bu oyunların önündeki tek engeldir. New York'u, Los Angeles'ı, Boston'ı, San Francisco'yu, Chicago'yu, yani gerçekte Amerika'yı Amerika yapan şehirleri hem de Amerikan milliyetçiliği adına nasıl düşman gördüklerine hayretle tanık olabilirsiniz.
Fakat, destekçisi yığınların aksine liderler, ağızlarından çıkan bu hamasi, coşkulu sözlerin gerçekliğiyle çok ilgili değiller. Hayatta samimiyetle ilgilendikleri tek gerçek, kişisel iktidarlarının devamı. Hem de hayatları boyunca devamı…
Bunun için de neredeyse tamamı, liderliklerini, ülkelerinin ikbali ile özdeşleştiriyorlar. Onlar başta oldukça ülke var olacak, onlar liderlikten giderse ülke çökecek ve düşmanlara yeniden yem olacak. Lider, kaderin, ülke için seçtiği, alternatifi olmayan tek kişidir.
Game of Thrones dizisinde krallığın istihbarat yetkilisi Lord Varys, diziyi başından sonuna kadar seyretmemin en önemli nedeni olan ve Peter Dinklage'ın muazzam bir oyunculukla canlandırdığı Tyrion Lannister karakteri ile bir dertleşmesinde, "Bütün ömrüm farklı tiranlara hizmetle geçti. Hepsi, kendisini, kaderin seçtiği ve özel bir rol yüklediği özel şahsiyetler olarak görüyordu" diye yakınıp sözü o günlerde hizmetinde olduğu Kraliçe Daenerys'e getirir: "O da kendisini, hepimizi kurtarmaya gelmiş özel biri olduğuna inandırmış". Lord Lannister, dostunun endişesini abartılı bulur. Çünkü çok yakından tanıdığı, ezilenlere duyarlı olduğuna defalarca tanık olduğu Kraliçe Daenerys'in diğer tiranlardan farklı olduğuna gerçekten inanmaktadır. Ta ki, Daenerys'in iktidarı için binlerce sivili tereddütsüz yok edişinden sonra, cesetler ve enkaz üzerinde yaptığı zafer konuşmasında, bunun daha başlangıç olduğu ve yoluna çıkan herkesi böyle ezeceği ilanını dinleyinceye kadar... Tyrion Lannister, problemin, liderin kim olduğunda değil, kim olursa olsun fark etmez, tek bir insanın, karşı konulamaz, denetlenemez, sorgulanamaz böylesi bir güce sahip olmasından kaynaklandığını anlar ama artık çok geçtir.
Demokrasinim günümüzde ürettiği otokrat liderlerin bir çoğu, kişisel kariyeri ile ülke çoğunluğunun mensubu olduğu dinin akıbetini de özdeşleştirmiş halde. 'Dinin yaşayan son kalesi' oldukları, propaganda kampanyalarının asli iddialarından biri. Lider iktidarından olursa, bu sadece ülkenin değil, mensubu oldukları dinin de sonu olacak.
Uzun yıllar Moskova'da gazetecilik yapan Susan Glasser, Putin'in kendisini, Rusya'nın birkaç yüzyıllık makus talihini değiştirip yeniden cihanın emperyal hakimi yapacak 21'nci yüzyılın 'Çar Petro'su olarak sunduğuna dikkat çekiyor. Dünyanın önemli bir kısmınca 'Deli Petro' ve Ruslarca 'Büyük Petro' olarak isimlendirilen Çar Birinci Petro'ya atıfla... Putin, fiziksel ve liderlik olarak sürekli güç ve maçoluk gösterisi yapmaya fetiş düzeyinde düşkünlüğü, "Ortodoksi-Otokrasi-Rusçuluk" üçlemesine dayalı kadim çarlık doktrini iddialı yönetimi ile, modern bir demokrasinin sorumlu ve hesap sorulabilir devlet yöneticisi olmaktan çok, kimsenin hesap soramayacağı bir çar, ülkeye ait her şeyi veya konumu istediğine bahşedebilen bir hükümdar havasında.
Kişilik olarak, hayatı boyunca bir karikatürden fazlası olmasına imkan vermemiş eksik donanımına rağmen Trump da, kendisini sorgulanamaz, eleştirilemez kılacak böylesi bir tarihi rolü inşa etmeye çalışıyor. Evanjelist destekçileri, Donald Trump'ın İncil'de bahsedilen Büyük Kral Kiros olduğuna inandıklarını birkaç yıldır dile getiriyorlardı. Trump kendisi de artık Twitter'dan bu koroya katılıyor. 2008 seçiminde Liberteryan Partinin başkan adayı da olan aşırı sağcı Wayne Allyn Root'un 2019 Ağustos ayında attığı ve Trump'ı, "Tanrının (İsa'nın) yeryüzüne ikinci gelişi" olarak nitelediği sözlerini teşekkür ederek Tweetleyen Trump aynı günkü bir başka açıklamada da, kendisinin "Tanrı tarafından gönderilmesi beklenen kişi" olduğunu söylemekten çekinmeyecekti. Destekçileri de artık, "Trump'a muhalefetin, Tanrıya muhalefet olduğunu" açıkça savunacak kadar rahatlar bu konuda.
2000'lerin başında, Avrupa'nın yükselen yıldızı Macaristan'da iktidara gelip, birkaç yılda yeniden içe kapanık, ekonomisi gerileyen, otoriter bir doğu Avrupa ülkesine dönüştüren Viktor Orban, kendisini, “Hristiyan Avrupa'nın son umudu” olarak görüyor. Orban düşerse Macaristan düşer, Macaristan düşerse Hristiyanlık düşer. Orban, "Hristiyanlığın bugün dünyanın en mazlum inancı olduğu ve dünyada en fazla zulme maruz kalan din olduğu gerçeğinin", Avrupa Birliği ve "solcu liberal ikiyüzlülerce" görülmediğini savunuyor. Kendisinin 'dünya mazlumlarının en büyük sesi' olduğunu iddia ediyor. Orban, yönetiminin ana görevini, "Macaristan'ın ve Avrupa'nın Hristiyan kültürünü korumak" olarak tanımlıyor. Konuşmalarında yüzlerce kez, dünyadaki en büyük tehdidin de İslam ve Müslümanlar olduğunu belirtti. Buna rağmen, yaşadığımız tuhaf zamanların bir ironisi olarak İslamcı otoriter liderleri arasındaki dostları, Hristiyan nüfuslu ülkelerin liderleri arasındaki dostlarından çok daha fazla.
İngiltere'de iktidardaki muhafazakar parti üzerinde etkili bir güce dönüşmüş Brexit hareketinin lideri Nigel Farage, Hristiyanlığın, İngiltere'nin geleceğinin en önemli parçası olduğunu belirttiği konuşmasında, "Birleşik Krallık bir Hristiyan devletidir. Devletin her kademede bütün kurumları Hristiyanlığa göre konumlanmalı. Diğer partiler, dinimizi marjinalize ediyor. Bir tek biz savunuyoruz. Her politikamızı Hristiyan değerlerimize göre yapacağız" beyanında bulunuyor.
Brezilya devlet başkanı Jair Bolsonaro, seçildikten hemen sonra, Bolsanoro'yu 'Allah'ın iradesinin tecellisi' ilan eden ve seçimi 'Kutsal Haçlı Seferi' diye niteleyen muhafazakar yorumcu Filipe Martins'i başdanışmanı olarak atadı. Bolsonaro da, tıpkı, Trump, Orban, Avrupa aşırı sağı ve Putin gibi modern çağın birbirini denetleyen kurumlar üzerine kurulu devlet anlayışından hazzetmiyor ve Orta Çağ Avrupasına ayrı bir bağlılığa sahip. Kendi meşruiyetini de bunun üzerine kuruyor. 2018 Eylül ayında, "Bu laik devlet hikayesine artık yer yok, Brezilya bir Hristiyan devlettir" diye konuşacaktı. Laiklik, "küresel güçlerin Brezilyayı yozlaştırma ve kimliğini yok etme çabasının" bir ürünüydü. Seçim kampanyası sloganı ise, Nazilerin, "Her şeyden önce Almanya" sloganının farklı versiyonu olan "Her şeyden önce Brezilya, Her şeyden üstte Tanrı" şeklindeydi. Doğal olarak Bolsonaro'nun Brezilyası da Trump'ın hayalindeki Amerika gibi, vatandaş olan herkesin değil, 'milletin hakiki evlatları' dediği mevhum 'beyaz' bir kitlenin ülkesi... Nitekim Bolsonaro, Campina Grande'deki seçim mitinginde, "Milletin Brezilyasını inşa edeceğiz. Azınlık çoğunluğa tabi olmalı. Ya buna uyarlar veya defolup giderler" şeklinde konuşacaktı. Azınlık dedikleri ise, kıtanın gerçek yerlisi olan Kızılderili kabileleri, yüzyıllar önce Brezilya'ya zorla getirilmiş ve Brezilyayı Brezilya yapan kölelerin çocukları ile, bu politik saçmalığın nasıl küresel bir salgın olduğunu görecek kadar dünyayı takip eden eğitimli kentli Brezilyalılardı. Bu azınlıklar, ülkeyi yöneten güçler değildi. Hiç olmadılar. 'Tabi olmaktan' kastı, bu azınlıkların kamusal alandaki görünürlüklerini bırakması...
Hindistan'da ise Bollywood aktörü Rajinikanth Chennai, Keşmir'i ilhak politikasını çok beğendiği başbakan Narendra Modi'yi geçtiğimiz Ağustos ayında, Hindu tanrısı "Krişna'nın yeniden tecellisi" olarak vasıflandıracaktı. 65'nci doğum gününde ise Modi'ye bir başka Hindu tanrısı Vişnu'nun avatarı olarak ibadet edildi. Hindistan genelinde birçok Hindu tapınağına Modi'nin ikonaları da dua edilecek tanrı heykeli olarak yerleştiriliyor. Modi'ye karşı çıkmak artık Hindu tanrılarına karşı çıkmak olarak lanse ediliyor. İktidardaki Hindistan Millet Partisinin(BJP) birçok yöneticisi son bir yılda değişik açıklamalarında Modi'ye dini ve ilahi ünvanlar atfettiler. Hindu dincisi ve milliyetçi tabanı Modi'yi, "Akhand Baharat (Bölünmemiş Hindistan)" idealini nihayet gerçekleştirecek bir tanrı reenkarnasyonu olarak görüyor. Akhand Baharat, bugünkü Afganistan ve Pakistan'dan Bangladeş'e, Myanmar ve Nepal'den Sri Lanka'ya bütün alt kıtayı Hindu dini kimliğinin bölünmez vatanı olarak görüyor. Müslüman ve Hristiyan Hindistanlıların ise Ortadoğu'ya gitmesi gerektiğini savunuyor.
İsrail'de Netanyahu son iki seçim kampanyası boyunca kendisini "Yahudiliğin son umudu" ve İsrail'in "vazgeçilemez lideri" olarak sundu. Kendisi de birçok destekçisi de, "O düşerse İsrail de, Yahudilik de düşer" savında. Tıpkı Modi, Orban, Trump, Bolsonaro ve diğer birçok popülist lider gibi 'laik devlet'i İsrail'in önünde bir engel olarak görecek kadar aşırı sağa savrulmuş durumda. Tıpkı Trump gibi, inançlı bir yaşamı olmaktan çok uzak olduğu halde, tıpkı Trump gibi iktidarını pekiştirmek için, İsrail'i açık bir teokrasiye dönüştürmek isteyen fanatik dincilerle seçim ittifakları kurmaktan çekinmedi. Netanyahu'nun muhalifi olan Yahudi çoğunluğun payına ise, 'özünden nefret eden Yahudi' suçlamasından başlayıp, "İsrail'in ve Yahudiliğin düşmanı" ve "din-vatan hainliğine" uzanan bir yelpazede yaftalar düşüyor.
Neopatrimonyalizmin doğuşu
Demokrasilerin ürettiği bu yeni dalga otoriterler ve popülist liderler, yepyeni bir durumla karşı kaşıya olduğumuz anlamına gelmiyor. Bazı politik bilimcilere göre, aslında tarih kadar eski bir yönetim tarzının, yani 'patrimonyalizm'in modern versiyonu ile karşı karşıyayız.
Patrimonyalizm, Max Weber'in 1922 tarihli Ekonomi ve Toplum çalışmasında literatüre kazandırdığı bir kavram. Patrimonyal düzende lider, otoritesini, tepesinde kendisinin olduğu bir kişisel çıkar ağı kurarak yürütür. Liderin altındaki çarkın dişlilerinin sadakati, liderin, onlara sunduğu ihsanlarla (toprak, kamu ihaleleri, makam, yolsuzluklarına, suistimal, suçlarına göz yumulması vs) sağlanır.
Politik bilimci Nathan Quimpo, patrimonyalizmi, 'hükümdarın, kamusal olan ile şahsi olanı ayırt etmediği ve devletin bütün imkanlarını, işlerini, şahsi imkanı ve işi gibi gördüğü yönetim' olarak tanımlıyor. Patrimonyal düzende devlet başkanı, kişisel cüzdanı ile hazine arasında hiç bir fark görmez. Hazineyi kendi kişisel lüks giderleri, siyasi ve kariyer çıkarları için rahatça ve çekincesiz kullanabilir. Bu bakış, lidere sadık bütün devlet kadrosu için de aynen geçerlidir. En küçük ilçedeki yetkiliye kadar kimse, şahsi cüzdanı ile emrindeki kamu imkanları arasında bir fark görmez. Normal bir demokraside yolsuzluk, suistimal, zimmet, rüşvet olarak görülecek her şey, yaygın ve olağan bir uygulamaya dönüşür.
ABD'deki en kıdemli Sovyet uzmanlarından biri olan Profesör Richard Pipes ise, patrimonyalizmi, 'egemenlik hakkı ile sahiplik hakkının farkları anlaşılmayacak kadar iç içe geçtiği, politik yetkilerin bir işyerinin sahibinin kendi işyerinde yetkilerini kullanması gibi kullanıldığı düzen' olarak tanımlıyor.
Ağalık da dar alanda bir patrimonyal yönetim şeklidir. Ağa ve ailesi, kutsaldır, dokunulmazdır, liderlikleri tartışılmazdır. Aşiret üyeleri, bütün emekleri, konumları, toprakları ve malları ile ağaya aittir. Ağa, köylülerin emekleriyle ürettiğini istediğine verir, istediğinden alır. Ağanın keyfiyetini sorgulamak en hafif tabirle, onun verdiği rızka "nankörlük", en ağır haliyle aşirete ihanettir. Ağalığın daha geniş alandaki formu sultanlıktır. Ki zaten Weber, bir başka yerde patrimonyal yönetime 'sultanizm' de der.
İşte, 'neopatrimonyalizm' kavramının doğmasının sebebi de budur. Sosyolog Shmuel Eisenstadt, 1973 yılında yazdığı bir makalede, geçmişteki feodal beyler, krallar, padişahlar, sultanlar, ağaların geleneksel patrimonyalizmini, normalde böyle davranmanın anayasal suç olması gereken modern demokrasilerdeki patrimonyalizmden ayırmak için, bu ifadeyi kullanacaktı.
Neopatrimonyalizm, literatüre güçlü şekilde 1980'li yıllarda girdi. Afrika'nın kolonyalist güçlerden bağımsızlıklarını yeni kazanmış birçok genç devletinde 'seçimlerle' ortaya çıkan lider kuşağının ortak özelliklerinin politik bilimcilerin dikkatini çektiği dönemde (Sonraki onyılda genç Afrika 'demokrasilerine' bu konuda, Sovyet despotizminden kurtulup "demokrasi nimetiyle" tanışan Orta Asya ülkeleri de katılacaktı).
Afrika'daki yönetimler konusunda dünyada en yetkin politik bilimcilerden biri olan Michael Bratton ile Cornell Üniversitesi politik bilim profesörü Nicolas van de Walle'nin 1994 yılında yayınladıkları ünlü makale, Afrika'nın otoriter liderlerinin temel karakteristiğini 'neopatrimonyalizm' olarak adlandıracaktı.
Van de Walle ile Bratton makalelerinde, "Neopatrimonyal rejimde lider, otoritesini, patronaj düzeni aracılığıyla sürdürür, ideoloji veya mevzuata dayanarak değil" diye yazdılar ve eklediler, "Bu rejimde yönetim hakkı bir şahsındır, bir makamın değil".
Bu iki politik bilimcinin tanımladıkları neopatrimonyal düzende, politik ve bürokratik kadroları, anayasal düzen kültürü değil, bir şahsa sadakat ve sosyal statüsünün o şahsın liderlikte kalmasına bağımlılık haleti yönlendirir. Bu düzende, devlet kadroları için başta anayasa olmak üzere mevzuatın ve anayasal kurumsal yapının hiçbir önemi yoktur. Hepsi göstermeliktir. Parlamentodan, yargıya, ordudan polis gücüne kadar bütün devlet aygıtları, anayasaya, millete, ülkeye değil sadece ve sadece lider ve ailesine sadıktır. En yüksek otorite liderin talimatlarıdır.
"Lider, devletin tüm makamlarını, halka ve ülkeye hizmet düşüncesiyle değil, kendi kişisel ikbal ve çıkarının gereklerine göre doldurur". Yine neopatrimonyal düzende, "şahsi çıkar ile kamusal çıkar arasındaki farkın görülmesini imkansız kılacak bir bulanıklık oluşturulur". Devletin kasası ile liderin kasası arasında hiçbir sınır kalmaz. Bu düzende, kamudaki her yetkili, yapması gereken her şeyi, kişisel bazı çıkarlar (üst makama gelmek, koltukta kalmak, aday listesine konmak, ihale, komisyon, hisse, rüşvet vs) karşılığında yapar. Maddi çıkarlar elde eden her 'müşteri', bu 'politik' düzenin sadık bir savunucusu haline gelir.
Neopatrimonyal düzende yolsuzluk, bireysel bir kanunsuzluk olmaktan çıkar, sistemli bir hükümet uygulamasına dönüşür. Afrika ülkelerinin hazineleri, on yıllarca neopatrimonyal liderlerin kişisel kumbarası gibi oldu. Örneğin O dönemdeki adı Zaire olan Demokratik Kongo Cumhuriyetinin devlet başkanı Mobutu Sese Seko, 1970'lerde kendisine kıyafet almak için bile Paris'e süpersonik Concorde uçak kaldıracak kadar pervasızlığıyla hatırlanıyor. Sese Seko'nun ailesi, devlet kurumlarının parasını ve hatta merkez bankası rezervlerini istedikleri gibi harcayabiliyorlardı. Çocuklarının, kişisel harcamaları için Merkez Bankasından sadece 1977 yılında çektikleri para 71 milyon doları bulmuştu. Rusya'da Putin, 2014 yılı kış olimpiyat oyunları için tüm zamanların rekorunu kırarak 50 milyar dolardan fazla para harcayacaktı ve bu paranın üçte ikisi, Rusya'daki birçok ihaleyi alan Putin'in eski KGB arkadaşlarının firmalarına gidecekti. Uluslararası Şeffaflık Derneğinin raporuna göre Macaristan'da 2018 yılındaki bütün kamu ihalelerinin en az yarısında sadece tek bir teklif yer aldı ve ihaleyi kazandı. Orban da, tıpkı Putin, Modi, Duterte ve diğerleri gibi, kendisine bağlı dar bir işadamı grubu ile kamunun bütün harcamalarını yeniden kendisine ve sadıklarına kazandırıyor. Bunu da, 'onlara karşı güçlü olmalıyız' şeklinde meşrulaştırıyor.
Neopatrimonyal rejimi sürdüren çıkar ağına dayalı yönetim tarzı, aslında en büyük zaafiyetinin de kaynağıdır. Neopatrimonyal düzen, istisnasız olarak, sürekli ekonomik gerileme ve kronik mali kriz üretir. Halkına müreffeh bir yaşam sağlaması imkansızdır. Lider ise, ekonomi her gün bir öncekinden daha kötüye giderken, kurduğu sistemin devamını sağlamak için kişisel, grupsal sadakatleri ödüllendirmeye devam etmek zorundadır. Bundan vazgeçemez. Çünkü, 'çıkar', liderin çarkının bütün dişlilerini çalıştıran yegane motivasyondur. Lider, etrafındaki ağın, devlet iktidarı, devlet imkanları, makam ve rant paylaşımı yoksa, bir saniye bile yaşamayacak bir ağ olduğunun farkındadır. Ama ekonomi daraldıkça bu adaletsiz çıkar dağılımına toplumun diğer kesimlerinin duyacağı tepki de kaçınılmaz olarak büyür. Her neopatrimonyal düzende, bu yüzden, sosyal kaos kaçınılmazdır.
Bunun için de, neopatrimonyal liderler, 'ülkemizi sömürmek isteyen dış güçler, çıkarlarının önündeki en büyük engel olan lideri devirmek için ülkemizi karıştırmak istiyor' iddiasının sürekli canlı tutmaya çalışır. Böylece, lidere her gerçek eleştiri ve muhalefet, kolayca 'dış güç taşeronluğu', 'vatana ihanet' olarak lanse edilebilir.
Neopatrimonyalizmin ilk ortaya çıktığı Afrika'da, sömürgecilik hâlâ yaşayan bir hatıra olduğu için, diktatör liderler, on yıllarca kendi muhaliflerini, eski sömürgeci güçlerin taşeronları olarak yaftalamayı kolayca başarabildi. Örneğin, sosyalist lider Robert Mugabe, seçildiği 1980 yılından, 95 yaşında zorla devlet başkanlığından uzaklaştırıldığı 2017 yılına kadar geçen 37 yıl boyunca, kendisine her muhalefeti, Zimbabwe'yi yeniden sömürge yapmak isteyen Batılı güçlerin piyonları olarak yaftalayacaktı. Bu 37 yılda Mugabe, ezilen halkın temsilciliğinden, dünyanın en zengin devlet başkanlarından birine dönüşürken, Zimbabwe halkı dünyanın en yoksul uluslarından birine dönüştü.
Güney Afrikalı politik bilimci William Gumede, 2017'de yayınlanan makalesinde şöyle yazıyor:
"Birçok Afrika lideri, yıllarca, sömürgeci güçler ülkeyi yeniden sömürge yapmak için ülkemizi istikrarsızlaştırmak istiyor öcüsünü, başarısızlığın, berbat yönetimin ve yolsuzlukların yegane sebebi olarak gösterdi. Koloni güçleri, lideri koltuğundan ederek, yeniden ülkenin yer altı kaynaklarının sahibi olmak istiyor korkusunu hep canlı tuttular".
Gumede'ye göre, 'yarı-doğrular' veya 'doğruymuş görünen desteksiz iddialar', halkın bir kesiminin sürekli ikna olmasını sağladı. Jacob Zuma'nın, makalenin yayınlandığı günlerde partisinin gençlik kolları toplantısındaki bir konuşmasına sözü getiriyor Gumede:
"Zuma, bu ülkede ekonomi ırksal öğelere göre yapılandırılmıştı, biz bunu yok etmenin mücadelesi içindeyiz, diyor. Bu elbette ki doğru. Ama Zuma, ekonomideki ırk ayrımcılığını sadece, ailesi, kadrosu ve müttefikleri dahil dar bir siyah elit grubu için kaldırdığından, siyahların çok büyük kesimini aynı yoksulluğun pençesinde bırakmaya devam ettiğinden bahsetmiyor."
Afrika dışındaki neopatrimonyal rejimler ise, kim olduklarını asla somut olarak açıklamadıkları, 'küresel güçler' veya '13 aile' gibi komplo teorileri ile, öcü boşluğunu doldurmaya çalışıyor. Neopatrimonyal lider dalgasının, 'dış güçler ülkemizi karıştırıyor' iddiasının "delil" ihtiyacını en kolay karşılayan isim ise hiç şüphesiz 'Soros'. Forbes'un zenginler listesinde 178'nci sırada yer alan Amerikalı yatırımcı George Soros'un desteklediği vakfın, 'basın özgürlüğü', 'protesto hürriyeti', 'şeffaflık' ve 'hukuk devleti' savunuculuğuna soyunması, bu kavramlardan çok da hazzetmeyen neopatrimonyal yönetimler için, kendi toplumlarından yükselen böylesi her talebi, 'Soros'un talebi' ve dolayısıyla da 'küresel dış güçlerin isteği' olarak yaftalamasına zemin hazırlıyor. İstisnasız hepsi, kendi icraatlarının ürünü olduğu çok açık krizlerde bile, "asıl suçlu" olarak, Soros'u gösteriyor. Trump'tan Netanyahu'ya, Modi'den Orban'a, Hamaney'den Bolsonaro'ya kadar, "Soros'un ülkelerini yıkmaya çalıştığını" iddia etmeyen popülist lider yok.
Profesör Bratton ve Van Walle, neopatrimonyal rejimlerin, 'millet' ve 'milli irade' edebiyatını dillerinden hiç düşürmedikleri halde ironik olarak sivil toplumu nasıl yok ettiklerine de dikkatimizi çekiyor. Ona göre, şahsının iktidarına karşı potansiyel taşıyabilecek her şeye duyarlı neopatrimonyal lider, toplumda, kontrolü altında olmayan hiçbir merkez istemediği için bütün sivil örgütlenmelere iki seçenek sunar: Koşulsuz biat, devlet gücüyle ezilerek yok edilme. Neopatrimonyal liderin liderliği güçlendikçe, seçimlerin, meclislerin, siyasal partilerin, sendikaların, stk'ların güçleri hızla erir. Zirve noktası ise Türkmenistan'ın seçilmiş devlet başkanı gibi olmaktır. O noktada lideri açıktan eleştirmemek de yetmez. Muhalefet partileri de dahil, lideri açıktan savunmayan, övmeyen kimse politikada, kamusal konumda, ticarette, sosyal statüsünde kalamaz.
Walle ve Bratton'un Neopatrimonyal rejimin doğası ile ilgili dikkatimizi çektiği bir başka detay ise, bu rejimin yönetim mekanizmaları içindeki saflaşmaların niteliği. İki profesöre göre, neopatrimonyal rejimde saflaşmalar, 'şahinler – güvercinler' veya 'muhafazakarlar – liberaller' gibi bakış, üslup, yaklaşım farklılıklarından oluşmaz. Politik pozisyonlarını belirleyen tek motivasyon, patronaj sisteminin içinde olmak veya dışlanmak. Yönetici daireden dışlandığı ve bir daha sistemin içine giremeyeceğini düşünen her üye, muhalif zemin için potansiyel yapı taşı olur. Neopatrimonyal rejimlerde üst düzey makamlarda sürekli işten almaların ve yeni atamaların yapılmasının nedeni de budur. Lider, "yakın zamanda bahşedilebilir makam, statü, adaylık" beklentisini diri tutarak kadrosunun sadakatini besler. 'Kabinede değişiklik hazırlığı', 'X kurumunun yönetiminde değişiklik hazırlığı', 'erken seçim' kulisleri hiç eksik olmaz. Yine lider, kendisi dışında ikinci bir kişinin güçlenmesini engellemek ve asıl patronun kim olduğunu göstermek için de, üst düzey makamlardakileri dönüşümlü olarak değiştirir.
Neopatrimonyalizm, onlarca yıl, zaten, kabile şefliğinin ve kişi kültünün görece yüksek olduğu Afrika'da uygulandığında çok fazla dikkat çekmemişti. Afrika politikası konusundaki en uzman isimlerden biri olan Cambridge Üniversitesi profesörü Christopher Clapham'ın 1990'ların başında neopatrimonyalizmi, 'otoriterliğin en sessiz formu' diye nitelemesinin nedeni buydu. Ancak, neopatrimonyalizm, son 10 yılda görece kentlileşmiş, sanayileşmiş, eğitim düzeyi yüksek demokrasilerde de ortaya çıktıkça, günümüzde otoriterliğin en gürültülü, en dikkat çekici formuna dönüştü.
Öyle ki, dünyanın en güçlü demokrasisi için bile 'neopatrimonyalizm' ciddi bir olasılığa dönüşmüş durumda. Van de Walle, 2017 yılında gazeteci Zack Beauchamp'a verdiği bir demeçte, Donald Trump'ı kast ederek, "Görevdeki başkanın neopatrimonyal bir yönü var. Monarşik temayülü var" diye uyaracaktı.
5 Şubat 2020 günü Senato'nun da aklamasından sonra Trump'ın, arkadaşı hakkındaki bir ağır ceza davasına hem de Twitter üzerinden müdahale edebilme cüreti bulması da oldukça alarm verici. Tıpkı aynı günlerde istihbarat başkanlığına, şahsına, ABD anayasasından daha çok sadık olacak bir politik ismi ataması gibi… Cumhuriyetçi Partiyi tamamen kendisinden ibaret hale getirmenin avantajıyla Kongre'yi, art arda yaptığı atamalarla yargı erkini adım adım işlevsiz hale getiriyor. Devlet gücünü, Amerikan tarihinde görülmemiş ölçüde, seçime etki etmek için kullanacağını gösteriyor.
Sopranos dizisinde Tony Soprano'nun, psikiyatristine, "Ters bir Kral Midas gibiyim. Dokunduğum her şey çöpe dönüşüyor" diye yakınması gibi, Neopatrimonyal liderlerin de, 'millileştiriyoruz' iddiasıyla kişisel egemenliklerine alıp da birer çöpe dönüştürmedikleri bir kurum kalmıyor.
Sovyet sonrası Orta Asya cumhuriyetleri konusundaki çalışmalar yapan, Toronto Üniversitesi otoriter yönetimler uzmanı Seva Gunitsky'nin, neopatrimonyal düzen oluşması sürecini bir tür darbe olarak nitelendirmesi bundan. Demokrasiyi kullanarak iktidara gelmiş devlet başkanının, yolsuzlukları, baskıları, suistimalleri, anayasal çizgileri aşması, yaptırımsız kaldıkça, bunlar normale dönüşüyor. Anayasal kurumlar hızla erimeye başlıyor:
"Kurumların bu şekilde hızla erozyona uğraması, günlük olarak gözlemlenecek açıklıkta olmuyor. Yani, silahlı kişiler gönderilip, televizyonlar ele geçirilmiyor. Bir gece her yere baskın yapılıp sokağa çıkma yasağı ilan edilmiyor. Birbirinden bağımsız olması gereken kurumları ayıran çizgiler, adım adım ilerleyen bir süreçte neredeyse görünmez hale getiriliyor".
Bugünlerde bütün dünya, yeni bir demokratik eğitimden geçiyoruz. Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, milli iradenin en yüksek tecelligâhının devlet başkanı değil parlamento olması, hukukun üstünlüğü, üniversite, basın ve protesto özgürlüğü gibi kurumlar niçin oluştu yeniden hatırlamaya başlıyoruz.
Efsane aktör Jimmy Stewart, demokrasinin en kara günlerinde, 1939'da çekilen Mr. Smith Washington'a Gidiyor filminin en etkileyici sahnelerinden birinde Senato'ya hitap ederken, "Hiçbir şey için çok geç değil. Büyük ilkeler, bir kez inkişaf etti mi bir daha kaybolup gitmezler. O ilkeler hâlâ gözümüzün önünde. Sadece yeniden görmeye ihtiyacımız var" diye konuşmuştu.
Harvard Üniversitesi tarih profesörü Jill Lepore, New Yorker dergisinin 3 Şubat sayısında bu ünlü sahneyi de hatırlattığı yazısında, 1930'larda herkesin demokrasinin bir daha dirilmemek üzere öldüğü düşüncesinin yaygınlaştığı günlere götürüyor bizi ve demokrasinin ünlü paradoksuna dikkatimizi çekiyor. Demokrasiyi savunmanın en iyi yolu, yine demokrasiyi eleştirmek ve demokrasinin ortaya çıkardıklarına itiraz etmek. Mükemmel bir demokrasi geçmişte yoktu zaten. Onu en uygar yönetim şeklinde dönüştüren ve sürekli geliştiren şey, hep insanların yine onun ürettiği sorunlara karşı mücadelesi oldu.
İkinci Dünya Savaşının şiddetlendiği 1943 yılında yazar E. B. White, Amerikan propaganda organizasyonu Savaş Yazarları Kurulundan, 'bize demokrasiyi tarif eder misiniz?' sorusu içeren bir mektup alacaktı. Usta yazar, "Demokrasi, maçın 89'ncu dakikasıdır. Henüz ispatlanması tamamlanmamış bir fikirdir. İnsanlığın dinlemekten henüz bıkmadığı bir şarkıdır. Savaşın Yazarları Derneğinin bile, savaşın ortasında bir sabah, ne olduğunu merak ettiği şeydir" diye yazacaktı yanıtında. "Demokrasi, bir zamanlar insanlık için bir anlam ifade ediyordu" diyor Profesör Lepore, "Hâlâ çok ciddi bir anlam ifade etmeye de devam ediyor".
https://t24.com.tyazarlacemal-tuncdemineopatrimonyal-liderler-cagi-ve-demokrasi,25807
submitted by karanotlar to u/karanotlar [link] [comments]

Kısa çalışma ödeneği

Kısa çalışma ödeneği
Kısa çalışma ödeneği - Doğan Mali Müşavirlik
Kısa çalışma ödeneği uygulaması
Genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin;
  • Geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya,
  • Süreklilik koşulu aranmaksızın işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durdurulması hallerinde,
İşyerinde üç ayı aşmamak üzere (Cumhurbaşkanı kararı ile 6 aya kadar uzatılabilir.) sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan bir uygulamadır.
Korona virüs (Covid-19) nedeniyle oluşan olağanüstü durum nedeniyle kısa çalışma ödeneğinin uygulanması mümkündür. Nitekim devletimizin yetkili mercileri uygulamadan yararlanılabileceği hatta uygulama şartlarının esnetilebileceğini açıklamıştır.
Kısa Çalışma Kapsamında;
* İşçilere kısa çalışma ödeneği ödenmesi (İşçinin maaşının belirli bir oranı)
* Genel Sağlık Sigortası primleri ödenmesi, hizmetleri sağlanmaktadır.
İşyerinde Kısa Çalışma Uygulanabilmesi için;
  • İşverenin; genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki çalışma süresinin önemli ölçüde azaldığı veya durduğu yönünde İŞKUR’a başvuruda bulunması ve İş Müfettişlerince yapılan uygunluk tespiti sonucu işyerinin bu durumlardan etkilendiğinin tespit edilmesi gerekmektedir.
İşçinin Kısa Çalışma Ödeneğinden Yararlanabilmesi İçin;
  • İşverenin kısa çalışma talebinin iş müfettişlerince yapılacak inceleme sonucu uygun bulunması,
  • İşçinin kısa çalışmanın başladığı tarihte, çalışma süreleri ve prim ödeme şartlarını sağlamış olması
*Yukarıda ki ifade şeklindeydi 23.03.2020 tarihli güncellemeyle yukarıdaki paragrafa dönmüştür. İşçinin kısa çalışmanın başladığı tarihte, çalışma süreleri ve işsizlik sigortası primi ödeme gün sayısı bakımından işsizlik ödeneğine hak kazanmış olması (Kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 120 gün hizmet akdine tabi olanlardan son üç yıl içinde en az 600 gün süreyle işsizlik sigortası primi ödemiş olanlar),
  • İş müfettişlerince yapılacak inceleme sonucu kısa çalışmaya katılacaklar listesinde işçinin bilgilerinin bulunması,
Gerekmektedir.
Kısa Çalışma Talebinde Bulunulması ve Talebin Değerlendirilmesi
İşverenler, genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle Kısa Çalışma Talep Formunu ve kısa çalışma yaptırılacak işçilere ilişkin bilgileri içeren listeyi doldurarak
manyetik ve yazılı ortamda doldurarak kısa çalışma başvurusunda bulunulabilir.
Kısa çalışma başvuruları, işçiler adına işverenler tarafından yapılır. İşçiler kısa çalışma talebinde bulunamaz.
Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumlardan ileri gelen zorlayıcı sebeplerin varlığının işçi ve işveren sendikaları konfederasyonlarınca iddia edilmesi veya bu yönde kuvvetli emarenin bulunması halinde konu, İŞKUR Yönetim Kurulunca değerlendirilerek karara bağlanır. Deprem, yangın, su baskını, heyelan, salgın hastalık, seferberlik gibi durumlar için diğer zorlayıcı sebep gerekçesiyle yapılan başvurular için Yönetim Kurulu Kararı aranmaz.
Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumlardan ileri gelen zorlayıcı sebeplerle ilgili Yönetim Kurulunca alınmış bir karar bulunmuyorsa işverenlerce başvurular Kurum birimi tarafından reddedilir.
İş müfettişlerince yapılacak inceleme sonucu uygunluk tespiti tamamlandıktan sonra, kısa çalışma uygulanacak işçi listesinin değiştirilmesine ve / veya işyerinde uygulanan kısa çalışma süresinin arttırılmasına yönelik işveren talepleri, yeni başvuru olarak değerlendirilir.
Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19) Etkili Kısa Çalışma Talebinde Bulunulması ve Talebin Değerlendirilmesi,
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Vuhan kentinde ortaya çıkan ve birçok ülkede tesirini gösteren yeni tip Koronavirüsün (Covid-19) olası etkileri dikkate alınarak “dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumlardan ileri gelen zorlayıcı sebep” kapsamında kısa çalışma uygulaması başlatılmıştır.
Koronavirüsten olumsuz etkilendiği gerekçesiyle kısa çalışma talep eden işveren; buna ilişkin kanıtlarla birlikte Kısa Çalışma Talep Formu ile kısa çalışma yaptırılacak işçilere ilişkin bilgileri içeren listeyi bağlı olduğu İŞKUR biriminin elektronik posta adresine, elektronik posta göndermek suretiyle kısa çalışmaya başvuru yapabilir.
Başvuruların işyerine gidilmeden de belge üzerinden hızlı bir şekilde sonuçlandırılabilmesi için koronavirüsten olumsuz etkilenildiğine dayanak teşkil eden belgelerin başvuruya eklenmesi önem taşımaktadır. Gerektiğinde işverenle irtibata geçilerek ilave belgeler talep edilebilecektir. İşverenlere başvurusunun alındığı yine aynı yolla en kısa sürede bildirilecek ve başvurular uygunluk tespiti amacıyla Rehberlik ve Teftiş Başkanlığına gönderilecektir.
Uygunluk Tespitine Yönelik Genel Bilgiler
Bakanlığımız Rehberlik ve Teftiş Başkanlığınca alınan kararlar uyarınca, Bakanlığımız İş Müfettişlerince Kurumumuz Yönetim Kurulunca alınan Covid-19 Sebebiyle Yapılacak Kısa Çalışma Uygulaması Kararı uyarınca yapılacak uygunluk tespiti incelemelerinde aşağıdaki hususlar dikkate alınacaktır;
Tüm incelemeler mahalline gidilmeksizin Rehberlik ve Teftiş Başkanlığında veya Grup Başkanlıklarında sadece ilgili başvuru evrakı ve ekleri üzerinden ve tespit tutanağı düzenlenmeksizin gerçekleştirilecektir.
İnceleme sürecinde başvuru evraklarında eksiklik olduğunun değerlendirilmesi halinde, ivedilikle işverenler ile irtibata geçilerek, söz konusu eksik evrakların elektronik ortamda intikal ettirilmesi istenecek ve inceleme evrak bazında ivedilikle tamamlanacaktır.
Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından faaliyeti durdurulan işyerleri ile ilgili olarak yapılan uygunluk tespiti incelemelerinde, işyerlerinin sadece bu kapsamda olup olmadığına ilişkin belgeler yeterli olacaktır.
İşverenlerin yönetimsel kararları çerçevesinde faaliyeti durdurulan veya azaltılan işyerleri ile ilgili olarak yapılan uygunluk tespiti incelemelerinde ise, durumu ortaya koyacak ilgili belgeler yeterli olacaktır.
Uygunluk tespitine ilişkin olarak Bakanlığımız İş Müfettişlerince rapor niteliğinde yazı düzenlenecektir. Söz konusu yazı ve ekleri, Kurumumuz İl Müdürlüklerine Kep adresi üzerinden elektronik ortamda gönderilecek olup ıslak imzalı hali ise işyerlerinin dosyasında muhafaza edilmek üzere bilahare gönderilecektir.
Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından faaliyeti durdurulan işyerleri ile ilgili olarak yapılan uygunluk tespiti işlemi, Kanunda düzenlenen asgari ve azami süreler ile birlikte, idari tasarrufun süresi ile sınırlı olup idari tasarrufun sona ermesi ile kısa çalışma uygulaması da kendiliğinden sona ereceği dikkate alınmalıdır.
İşverene Kısa Çalışma Talebinin Sonucunun Bildirilmesi
Genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerden dolayı işyerindeki çalışma süresinin önemli ölçüde azaldığı veya durduğu, İş Müfettişlerince yapılan uygunluk tespiti sonucu işverene, İŞKUR tarafından bildirilir. İşveren de durumu, işyerinde işçilerin görebileceği bir yerde ilan eder ve varsa toplu iş sözleşmesine taraf işçi sendikasına bildirir. İlan yoluyla işçilere duyuru yapılamadığı durumlarda, kısa çalışmaya tabi işçilere yazılı bildirim yapılır. Kısa çalışma talebi uygun bulunan işveren Kurumca bildirilen sürede Kısa Çalışma Bildirim Listesini güncelleyerek gönderir.
Koronavirüsten olumsuz etkilendiği gerekçesiyle kısa çalışma talep eden işverenlere başvurularının sonucu, elektronik posta yoluyla taleplerini gönderdikleri adrese yapılır. Talebi uygun bulunan işverenler, Kurumca bildirilen sürede Kısa Çalışma Bildirim Listesini güncelleyerek başvuru yaptıkları İŞKUR biriminin elektronik posta adresine gönderir.
Kısa Çalışma Ödeneği Süresi, Miktarı ve Ödenmesi
Günlük kısa çalışma ödeneği; sigortalının son oniki aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının % 60’ıdır. Bu şekilde hesaplanan kısa çalışma ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının % 150’sini geçemez.
Kısa çalışma ödeneği, işyerinde uygulanan haftalık çalışma süresini tamamlayacak şekilde çalışılmayan süreler için, işçinin kendisine ve aylık olarak her ayın beşinde ödenir. Ödemeler PTT Bank aracılığı ile yapılmaktadır. Ödeme tarihini öne çekmeye Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı yetkilidir.
Kısa çalışmanın günlük, haftalık veya aylık çalışma süresi içerisinde yapılacağı zaman aralığı işyerinin gelenekleri ve işin niteliği dikkate alınarak işverence belirlenir.
Kısa çalışma yapılan süreler için, kısa çalışmaya tabi tutulan işçiler adına SGK Aylık Prim ve Hizmet Belgesi ile eksik gün gerekçesi “18-Kısa Çalışma Ödeneği” olarak bildirilir.
Kısa çalışma ödeneğinin süresi üç ayı aşmamak kaydıyla kısa çalışma süresi kadardır.
Zorlayıcı sebeplerle işyerinde kısa çalışma yapılması halinde, ödemeler 4857 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin (III) numaralı bendinde ve 40 ıncı maddesinde öngörülen bir haftalık süreden sonra başlar. Bu bir haftalık süre içerisinde ücret ve prim yükümlülükleri işverene aittir.
Kısa çalışma yapan işçinin çalışılmayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günlerine ilişkin ücret ve kısa çalışma ödeneği miktarı, kısa çalışma yapılan süreyle orantılı olarak işveren ve Kurum tarafından ödenir.
Kısa Çalışma Ödeneği Kapsamında Fazla veya Yersiz Ödemelerin Tahsili
İşverenin hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan fazla ödemeler, yasal faizi ile birlikte işverenden, işçinin kusurundan kaynaklanan fazla ödemeler ise yasal faizi ile birlikte işçiden tahsil edilir.
Kısa Çalışma Ödeneği Alınan Süre İçin Ödenen Primler
İşçinin kısa çalışma ödeneği aldığı süre için genel sağlık sigortası primleri ödenmektedir. Söz konusu dönemde kısa ve uzun vadeli sigorta primleri aktarılmaz.
Kısa Çalışmanın Erken Sona Ermesi
İşverenin, kısa çalışma uygulaması devam ederken, normal faaliyetine başlamaya karar vermesi halinde durumu Kurum birimine, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı işçi sendikasına ve işçilere altı işgünü önce yazılı olarak bildirmesi zorunludur.
Bildirimde belirtilen tarih itibariyle kısa çalışma sona erer. Geç bildirimlere ilişkin oluşan yersiz ödemeler yasal faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir.
Kısa Çalışma Ödeneğinin Kesilmesi
Kısa çalışma ödeneği alanların işe girmesi, yaşlılık aylığı almaya başlaması, herhangi bir sebeple silâh altına alınması, herhangi bir kanundan doğan çalışma ödevi nedeniyle işinden ayrılması hallerinde veya geçici iş göremezlik ödeneğinin başlaması durumunda geçici iş göremezlik ödeneğine konu olan sağlık raporunun başladığı tarih itibariyle kısa çalışma ödeneği kesilir.
İşverenin Kayıt Tutma Zorunluluğu
Kısa çalışma yapan işveren, işçilerin çalışma sürelerine ilişkin kayıtları tutmak ve istenilmesi halinde ibraz etmek zorundadır.
Kısa Çalışma Talep Formu için tıklayınız….
Kısa çalışma yaptırılacak işçilere ilişkin bilgileri içeren liste için tıklayınız….
Kısa çalışma başvurularında kullanılacak e-posta adresleri listesi için tıklayınız…
Kaynakça
4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu
Genel duyurular ve kısa çalışma ödeneği hakkındaki detaylı bilgi için web sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
submitted by doganmalimusavirlik to u/doganmalimusavirlik [link] [comments]

Anadolu Tez Merkezi Son Derece Güvenilir

Anadolu Tez Merkezi Son Derece Güvenilir
Anadolu Tez Merkezi, vermiş olduğu tez yazım hizmetiyle büyük bir dikkat çekiyor. Bir hevesle başlanan ve farklı gerekçelerden dolayı yarım bırakılan ya da tek bir satırın bile yazılmadığı tezleri tamamlıyor. Bunu gerçekleştirirken hem uluslararası kurallara hem de üniversitelerin yazım ilkelerine göre hareket ediyor. Tam bir gizlilik içerisinde, kaliteli bir şekilde tez yazım merkezi olarak hizmet vermekte.
Güvenilir Olmayan Merkezlerde Uzak Durun
Günümüzde birçok kişi ya da firma, tez yazdığını iddia ediyor. Ancak bunların büyük bir kısmının sorunlu olduğunu söylemek lazım. Özellikle akademisyenlerin tez hizmeti vermesi her ne kadar kulağa hoş gelse de, bu durum gizliliği kesinlikte tehlikeye atmakta. Bundan dolayı hizmeti sağlayan kişilerin nerede çalıştığını, görevlerini öğrenmeniz önemlidir. Bunun yanı sıra mutlaka bir ön bilgi formu da talep edilmelidir. Kararınızı bundan sonra vermeniz sizin için avantaj olacaktır. Böylelikle parayla tez yazan yerler arasından seçim yapabilirsiniz.
Tez Aşama Aşama Yazılıyor
Anadolu Tez Merkezi hem güvenilir hem de hızlı ve kaliteli bir şekilde projenizi tamamlar. Uzun yılların getirmiş olduğu bir tecrübesi vardır. İlk etapta kaynaklar taranır. Hem yerli hem de yabancı olan literatüre başvurulur. Bunun sonrasında ise tezde kullanılacak olan bilgilerin hangisi olduğuna karar verilir. Yazım ilkeleri açıktır ve bunlara tam bir uyum söz konusudur. Böylelikle özgün, orijinalli kanıtlanmış olan bir proje ortaya çıkacaktır. Tez yazdırma fiyatları ise değişmektedir.
https://preview.redd.it/pzmzdee92it31.png?width=283&format=png&auto=webp&s=09058df518745a869568bc2561962b89d98e805e
submitted by grafik-tasarim to u/grafik-tasarim [link] [comments]

BahisciDostu.Com - Freebet - Etkinlik bonusu - Freespin ve deneme bonusu veren siteler

iddia, iddia oyna, bahis tahmini, bahis formu, casino, rulet,casino forum, bahis büroları, free bonus, iddia forum, blackjack, poker, bahis tahmin, bahis şikayet, bedava bonus veren siteler, bonus veren site, papara ile para yatırım, güvenilir site, deneme bonusu veren siteler, canlı tv, canlı, mobil ödeme ile bahis
https://bahiscidostu.com/
submitted by bahiscidostucom to u/bahiscidostucom [link] [comments]

iddia formu video

ZEKA KOKAN 6 İDDİA - YouTube - YouTube İddaa oran şikesi %10000 tutuyor izlemeden geçme. - YouTube 3 ARALIK İDDAA BAHİS TAHMİNLERİ ( 6 MAÇ ) 9-Eylül iddaa hazır kuponlar part2 - YouTube İddaa Pişmanlıktır! (Kamu Spotu)

Hizmetinize sunduğumuz İddia formu yasal mevzuatlara uygundur. Kullanma kuralları olup sadece ve sadece iddia oynamak isteyenlerin kayıt yaptırabileceği bir yerdir. Kullanıcı gerçek, form sahibi gerçek kişilerdir. Formumuza üye olmakla çok şey kazanacaksınız. Hem bilgileneceksiniz hem de eğleneceksiniz. You have already voted for this video. From Shakovic. From Shakovic Türkiye'de ve dünyada gelişen güncel haberler. Son haberler. Siyaset, Spor, Ekonomi, İslam Dünyası,anti emperyalist,Medya, Dış Haberler, Kültür Sanat Katılımcılar posta sürecinde kaybolan, zamanında başvuru adresine ulaşmayan projeler ile ilgili hiçbir hak talep ve iddia edemezler. 6.3 . Elden veya posta/kargo yolu ile teslim edilecek projeler zarar görmeyecek şekilde ambalajlanarak 30 Haziran 2021 tarihi mesai bitimine kadar üzerine “Gıda İsrafını Engelleme Proje Yarışması” yazılarak başvuru adresine • Tasarımın özgün olmaması ve üçüncü şahısların tasarım üzerindeki hak iddia etmeleri duru-munda sorumluluk tarafım[ız]a aittir. • (Grup katılımları için geçerlidir) Yukarıda bilgisi verilen rumuzlu adlı tasarımın BAŞVURU FORMU. Created Date: Türkiye'de ve dünyada gelişen güncel haberler. Son haberler. Siyaset, Spor, Ekonomi, İslam Dünyası,anti emperyalist,Medya, Dış Haberler, Kültür Sanat Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Formu için internette arayışlar başladı. Taşeron işçilerin kadro başvurusu için Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Formu Önerme Eş anlamlılar: Iddia, ısrar, şart, Talep, Iddia, Yatıp, Belirlemek, Belirtin, Gerektirir, Düzeni, Teklif, Plan, Program, Bill, Teklif, Hareket, Teorisi W-8BEN Formu'nu vermeniz gerekmektedir: • A.B.D vatandaşı olmadığınızı belirleyin; • W-8BEN Formu'nun sağlandığı gelir üzerinde intifa hakkı sahibi olduğunuzu veya kısım 1446'ya tabi bir ortaklıkta bir ortak olduğunuzu iddia etmek; ve • Geçerli hallerde, Amerika Birleşik Devletleri ile bir gelir The HUDOC database provides access to the case-law of the Court (Grand Chamber, Chamber and Committee judgments and decisions, communicated cases, advisory opinions and legal summaries from the Case-Law Information Note), the European Commission of Human Rights (decisions and reports) and the Committee of Ministers (resolutions)

iddia formu top

[index] [1556] [2880] [9942] [5278] [6674] [1990] [2459] [1467] [2949] [1879]

ZEKA KOKAN 6 İDDİA - YouTube

ARKADAŞLAR YİNE PAZARTESİ BÜLTENİ İÇİN BERABERİZ İNŞ KAZANIRIZ YİNE ŞİMDİDEN BOL ŞANS 3 Aralık Pazartesi 2018 İddaa Tahminleri 3 Aralık Pazartesi İddaa Kupon... iddaa oran şikesi iddaa oran analiz iddaa oran şikeleri iddaa oran hilesi iddaa oranları iddaa oran analiz apk iddaa oran arşivi iddaa oran analizi iddaa ora... Arkadaşlar merhaba, çok sevilen bölümlerden biriyle yine karşınızdayız. Dikkat ettiyseniz "İddia Kazanma Taktikleri" her bölüm daha da zorlaşıyor. Bu videoda... futbol tahminleri hazir kuponlar hazır kupon iddaa kupon iddaa ücresiz kupon iddaa kuponu futbol tahminleri futbol tahminleri kuponlar futbol tahminleri 100 ... PARAYLA BİLE SATIN ALAMIYACAĞINIZ İDDAA 2.5 ÜST TAKTİĞİ 2019 PARA BİZDE [PARA için yap] - Duration: 10:37. İbrahim Ceylan 238,952 views Enjoy the videos and music you love, upload original content, and share it all with friends, family, and the world on YouTube.

iddia formu

Copyright © 2024 m.playbestrealmoneygame.xyz